Translate

Bu Blogda Ara

GİRİT VE KIBRIS: KADER BİRLİĞİNE DOĞRU MU?


GİRİT VE KIBRIS: KADER BİRLİĞİNE DOĞRU MU?

Ahmet Gürkan ATAY
Uzunca zamandır aydınların, diplomatların, siyasetçi ve akademisyenlerin Kıbrıs konusunda dikkat çekmeye çalıştıkları konu, Girit’in Osmanlı elinden çıkışıyla Kıbrıs’ta yaşanan gelişmelerin benzerlik göstermesidir. Hatta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’ın ise bu konu üzerine yazılmış bir kitabı mevcuttur. Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra sistematik bir şekilde Ege Adalarını da alması, önce Girit ve ardından Kıbrıs’ın fethini gerekli kılmıştır. 1645 yılında Osmanlı’nın hâkimiyetine giren Girit, 1571 yılında Kıbrıs’ın da alınmasıyla, Osmanlı devletine Akdeniz ticaret yolunun güvenliğinin sağlanmasında önemli bir kazanç sağlamıştır.
İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy, "Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar, hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi" sözünde de tarihten ders almanın önemini işaret ettiği gibi Girit’in kaybedilişinden ve yaşanılan süreçlerden ders almazsak Kıbrıs davasının hüsranla son bulacağı hepimizce aşikârdır.

Girit’te yaşanılanlarla Kıbrıs’ta meydana gelmiş ve yaşanmakta olan süreçleri karşılaştıracak olursak uygulanan yöntem konusuna değinerek başlamak doğru olacaktır. Girit ve Kıbrıs’ta Enosis’i gerçekleştirmek amacı ile başvurulan yöntem aynıdır. Bu yöntemin esası tedhiş hareketleri ile yıldırma ve Avrupalı büyük devletlerin desteğinin sağlanmasıdır.
Her iki ada da öncelikle Osmanlı’nın ve Anadolu’nun güvenliği ardından da Ticaret yolları, dolayısıyla Akdeniz’in kontrolü açısından son derece stratejik bir öneme sahiptir.
Bu iki ada, Rum tezine göre Megali İdea kapsamında ENOSİS gerçekleştirilerek Büyük Yunanistan Projesinde bir basamak teşkil edeceğine inanılmıştır. Bununla beraber Girit ve Kıbrıs üstünde başlatılan Megali İdea ve Enosis kampanyalarının ardında Rum Ortodoks Kilisesi ve Yunanistan vardır.
1648 Westfalia ve 1789 Fransız İhtilalinin doğurduğu önemli sonuçlardan biri olan milliyetçilik ve ulus devlet olgusu, Osmanlı tebaası içinde de ciddi kıpırdanmalar yaratmıştır. 1791 yılında Yunan şairi Rigas Ferreras tarafından Bükreş’te çizilen ilk Büyük Yunanistan haritası, 1796 yılında İngilizlerin yardımıyla Viyana’da yayınlanmıştır. Bunu takiben 1814 yılında Rus Çarı I. Aleksandra, yaveri Aleksandra İpsilantis’e Odesa kentinde Filike Eterya isimli örgütü kurdurtmuştur. Bu örgütün amacı Yunanistan’ın bağımsızlığını sağlamak ve Megali İdea haritası içindeki hedefleri gerçekleştirmekti. Örgüt ilk hedefine 1821’de Yunan isyanı, 1822 bağımsızlık bildirgesi, 1829 Edirne Anlaşması’ndan sonra 1830 yılında Yunanistan’ın tam bağımsızlığını kazanmasıyla ulaştı.
Filike Eterya’nın yapmış olduğu Yunan milliyetçiliği çalışmaları ve isyan hazırlıkları, Kıbrıs adasındaki Rumlar arasında da görülmüş ve 1821 yılında isyan hazırlıklarını tamamlayan Rumların son anda bir ihbar neticesinde emellerine ulaşamadan son bulmuştur. 1821 ve 1841 yıllarında da Filike Eterya’nın yoğun faaliyetleri neticesinde Girit’te de isyanlar baş göstermiş ancak Rusya, Fransa ve bilhassa İngiltere’nin yoğun baskıları neticesinde 1867 yılında genel af uygulaması yapılmış, bu aftan memnun olmayan Avrupa’nın baskısıyla bir takım ıslahat çalışmaları yapılmış ancak Girit’te süregelen İsyan ve huzursuzluğun önüne geçilememiştir.
1867 Girit ayaklanması üzerine Fransa, Girit için Plebisit önermiş ve Rusya ile birlikte Girit’in Yunanistan ile birleşmesine destek vermişlerdir. Aradan yaklaşık 80 yıl geçtikten sonra Rum Ortodoks kilisesi, Enosis için adada bir plebisit düzenlenmesi fikrini ortaya atmış, İngiliz Sömürge Yönetimi buna karşı çıkınca, 15 Ocak 1950’de tek başına ENOSİS Plebisiti düzenlenmiş ve Rum toplumunun %96’sının ENOSİS isteğini ilan etmişlerdir. Rum Papaz Makarios’un girişimleri ve Rum Komünist Partisi AKEL’in desteğiyle yapılan bu plebisit’in arkasında, Yunan Askeri Radyosu’nun 16 Aralık 1949 tarihli yayınında duyurmasıyla doğrudan Yunanistan’ın olduğunu öğreniyoruz.
1868 yılında Avrupalı devletlerin baskılarıyla Osmanlı devleti, Girit’e Otonom bir statü vermeyi kabul etti. Bu kapsamda siyasi, sosyal ve ekonomik reformlar getirildi. Fakat bu reformları yeterli görmeyen Giritli Rumlar 1878’de yeniden ayaklandı ve daha geniş yetkiler ve haklar istediler. Berlin konferansında Osmanlı Devleti Girit’e geniş özerklik verilmesini kabul etmişti. Mevcut durumdan rahatsızlık duydukları iddiasıyla 1889’da yeniden ayaklanan Girit’li Rumlar, Enosis’i ilan etmiş fakat Yunanistan askeri ve diplomatik yönden buna hazır olmadığı gerekçesiyle gerekli girişimlerde bulunmamış, Osmanlı Devleti ise yeni tavizlerle olayı geçiştirmiştir.
Yunanistan’ın Bağımsızlığı kazanması ve Avrupa Devletlerinden gördükleri büyük destek, Yunan milliyetçilerine cesaret vermiş ve Megali İdea’ya olan inancı güçlendirmiştir. Ve akabinde 1894 yılında Atina’da Yunan ordusu içinde Etniki Eterya örgütü kurulmuştur. Aslında Etniki Eterya, Filiki Eterya’nın isim ve hedef değiştirmiş halinden başka bir şey değildi. 1897 yılına gelindiğinde ise Girit isyanı en kanlı ve sıcak günlerini yaşamaktaydı. Girit’te meydana gelen bu gelişmeler neticesinde Sultan II. Abdülhamit’in kararıyla Osmanlı-Yunan savaşı başlamış ancak Osmanlı’nın kesin galibiyeti ile sonuçlanan savaş Avrupa’nın baskısıyla olması gereken sonuçları doğurmamıştır. Osmanlı, Avrupa’nın baskısıyla savaşı durdurmak zorunda kalmış ve Yunanistan, Osmanlıya tazminat vermek suretiyle batı tarafından en az zararla kurtarılmıştır.
Bu savaşın sonucu tarihsel anlamda iki olguyu gün ışığına çıkarmıştır: 1. Türkler, Harp alanındaki kazançlarını masada kaybetmektedirler. 2. Yunanistan’ın Rusya kadar iştahı ama İsviçre kadar imkânı vardır. Nitekim 1897 yılında Osmanlı Devleti, adanın özerkliğini ve Hristiyan vali idaresini kabul etti. 1898 yılında verilen nota ile Osmanlı devleti, ada genelinde bulunan askerini geri çekmiş ve 1899 yılında Venizelos tarafından hazırlanan Anayasa taslağının Girit Kurucu Meclisi tarafından kabul edilmesiyle Girit bağımsızlığını ilan etmiştir.1908 yılında da meclisin aldığı bir kararla Girit, Yunanistan’a bağlandığını ilan etmiştir.
1909 yılında Girit’in kesin statüsü çözümlenmeden korumacı Avrupa devletleri bütün askerlerini adadan çekmiş ve ada da Yunan Bayrakları dalgalanmaya başlamıştı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti askeri müdahalede bulunacağını Avrupalı devletlere bildirince Avrupalı devletler yeniden denizcilerini ada’ya çıkarmak durumunda kaldılar. Ayrıca Osmanlı Devleti ve Yunanistan’a savaş başlatmamaları yönünde uyarılarda da bulundular. Ardından taraflar arasındaki Girit ve Makedonya ihtilafının bir Türk-Yunan ihtilafı değil, Avrupa’nın kendi meselesi olduğunu ilan ettiler.
Girit’te olduğu gibi Kıbrıs’ta da Rumlar, bağımsızlığı ENOSİS için bir sıçrama tahtası olarak görmüşlerdir. Yapılan incelemeler ve çalışmalar neticesinde 1963 Rum terörü sonrası 1964 yılında adaya gelen BM Barış gücü askerleri (UNFICYP), Rumların ada üzerindeki hâkimiyetlerini yayma ve sürdürme faaliyetlerine yardım etmiş, nihayetinde Kıbrıs bir Türk-Rum sorunundan ziyade BM’nin ardından da AB’nin sorunu olduğu dillendirilmeye başlanmıştır. Avrupa Birliği, GKRY’yi AB üyesi yaparak sorunu sahiplenmiş, ada üzerinde hak iddia eder hale gelmiştir. Bugün Kıbrıs’taki Rumlar, AB Yetkilileri ve Yunanistan tarafından TSK’nin adadan çıkarılmak istenmesinin ardında yatan gerçekte budur.
Megali İdea temelinde, Rum Ortodoks Kilisesi önderliğinde ve Etniki Eterya taşeronluğunda Teselya, İyonya, Epir ve Girit ard arda Osmanlı Devleti’nden koparılıp, Bizans topraklarını esaretten kurtarıp Büyük Yunanistan’ı kurma emelini sırasıyla gerçekleştirmesi ve bir sonraki adımın Kıbrıs olarak belirlenmesi, Kıbrıs’ta Megali İdea’nın temsilcisi olan Rum Kilisesi ve Rum liderler zihninde, Girit’te Etniki Eterya’nın uyguladığı yöntemlerle Kıbrıs’ın da Yunanistan’a bağlanacağı üzerine bir takım inanç ve hayallere kapılmalarını doğurmuştur. Zaten kilise ve okullarda Rum çocukları ve gençleri Megali idea doğrultusunda yetiştirilmekteydi. Filike Eterya ardından Etniki Eterya isimli örgütler vasıtasıyla Yunanistan’da ve Girit’te yaşanan birçok hareketlilik Kıbrıs’ı doğrudan etkilemiştir. Bu örgütlerin Kıbrıs’a yansıması ileride oluşacak EOKA örgütününde temellerini oluşturmuştur. Türklere ve Müslümanlara yönelik vahşi soykırım duygularının kurumsallaşmış bir bütünü olan bu terör örgütleri bugün dahi varlıklarını başka isimlerde ya da aynen sürdürmektedirler.
Kıbrıslı Rumlar, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini, Girit örneğindeki gibi ENOSİS’e giden yolda büyük bir gelişme olarak değerlendirip, Geniş Özerklik olarak yorumlamışlardır. Girit, Özerkliğini kazandığında ayrı parası, pulu, bayrağı ve polisi vardı. Kıbrıs’ta 1960 Cumhuriyeti kurulduğunda ayrı parası, pulu, polisi, bayrağı, Türklerle ortak bir meclis ve hükümeti vardı. Ancak Girit nasıl Özerk yönetimden ENOSİS’e ulaşmışsa, Kıbrıs Rumları da aynı yöntemlerle bağımsız Cumhuriyeti bir basamak olarak kullanıp, Yunanistan’la birleşmek için ortak devleti yıktılar. Girit’in benzeri Tedhiş ve soykırım eylemleriyle Türklere ada üzerinde yaşam alanı bırakmamak için türlü barbarlıklarda bulundular.
Uluslar arası raporlara da yansıdığı üzere Girit ve Kıbrıs’ta Müslüman Türklere soykırım yapıp Megali İdea’yı gerçekleştirecek silah ve teçhizat Yunanistan’dan gönderilmiştir. Avrupa devletleri, bu iki ada üzerinde Rum Ortodoks kilisesi rehberliğinde taşeron terör örgütlerince Müslüman Türklere karşı yaptırılan soykırıma sempati ile bakmışlardır. Bununla beraber Osmanlı askerinin adadan ayrılmasıyla Girit’in Yunanlaştırılma süreci hızlanmış ve sonuçlanmıştır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Girit önce özerkliğini, ardından bağımsızlığını kazanmış daha sonra ise Yunanistan’a ilhak etmiştir. Kıbrıs’ta ise bu süreç Ada Yönetimi, Osmanlı Devleti’nden İngiliz İdaresine geçmiş, daha sonra ada’da yaşayan Rumların ENOSİS isteği ile baş edemeyen İngilizler soruna Türkiye’nin de müdahil olmasını sağlamış ve dolayısıyla Anavatanların garantörlüğünde bağımsızlıktan ziyade özerklik verilerek Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Etniki Eterya’nın Girit’te Müslüman Türklere yaptığı "OZMOSİS’i", Cumhuriyetin kuruluşunun henüz üçüncü yılında Kıbrıs’ta Rumlar yapmaya başlamıştır. Girit isyanında Osmanlı’ya baskı yapan Rusya-İngiltere-Fransa’dan farklı olarak bu sefer sahneye ABD çıkmıştır.
Girit isyanında Girit’te uygulanan enosis eylemleri, Girit’teki Rum çetecilerin Müslüman Türk halkına karşı giriştiği yıldırma ve öldürme hareketleri, Türk mal ve mülkünü yakma, yıkma, yağma etme eylemleri Kıbrıs Rumlarını benzer girişimler için cesaretlendirmiştir. Kıbrıs’ta Türkleri yıldırma hareketleri 1894 yılından itibaren başlamış ve 1963-74 döneminde had safhaya çıkmış, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Uluslar arası anlaşmalardan doğan kanuni yetkiyle yapmış olduğu müdahaleyle ada da sükûnet ve huzur temin edilmiştir.
Avrupa’nın yaramaz çocuğu Yunanistan büyümüş Kıbrıs’lı Rumları desteklemekteydi. Avrupa devletleri ise dolaylı olarak bu vahşete seyirci kaldı. Bilhassa BM Barış kuvvetleri Türklere yapılmakta olan soykırıma tepkisiz kalıp, seyretmekle yetindi. 1964’te ikinci bir Girit vakası yaşanmaması için Türk Silahlı Kuvvetlerinin ada üzerinde görünmesi ve çıkarma yapma niyeti Büyük müttefikimiz(!) ABD tarafından engellendiği gibi, Anavatan Türkiye ile Kıbrıs arasına ABD Deniz Kuvvetlerinin Doğu Akdeniz’deki Donanma gücü meşhur 6.Filo yerleştirilip, Türkiye’nin olası bir askeri seçeneği düşünmesi engellenecekti. Ta ki Yunan subaylarının ada’da ihtilal yapması ve Türkiye’yi Garantör devlet hakkını da kullanaraktan uluslararası kamuoyunun desteğinde adaya çıkarma yapmasına haklı bir neden oluşana kadar.
Yunan Yüksek Mahkemesi’de Türkiye Cumhuriyeti’nin 1974 Askeri Barış Harekâtı’nı haklı çıkaracak kararlar almış ve Türk Barış Müdahalesini desteklemiştir. Fakat uluslararası kamuoyu Türkiye’nin adaya müdahale ederek, Adayı iki homojen topluma bölmesi ve daha yaşanır kılmasını beklemiyor ve emperyalistçe bir tutum olarak değerlendiriyordu. Tabii ki bu tarz düşünce ve söylemi doğuran neden ise ada’nın stratejik ve jeopolitik konumundan Türklerin faydalanmasının ve bunu kullanacak egemenlik hakkına sahip olmasının hiçbir uluslar arası güç tarafından istenmemesiydi. Bunun asıl nedenlerinden biri Türklerin devlet kurma ve imparatorluk yönetme geleneğinin gelişmiş olması ve İmparatorluk mirası topraklarını bilinçaltından çıkarmamış olmasıydı.
Girit ile Kıbrıs arasındaki bir diğer önemli benzerlik bazı yazarlar ve sözde aydınlar tarafından önemsizleştirilmeye çalışılsa da Avrupa’nın Egemen Devletleri, Osmanlı Devletine nota vererek Girit’ten askerini çekmesi sağlamış ve takip eden süreçte Türk soykırımına dolaylı destek verip Girit’te Rum bağımsızlığını sağlamışlarken, Türk askeri barışı sağlamak amacıyla Kıbrıs’a çıkmış ve barışın teminatı olarak Kıbrıs’a yerleşmiş bulunmaktadır. Bugün geçmişte olduğu gibi Rum-Yunan ve genel olarak Batı’nın isteği ada’da işgalci olarak addedilen Türk askerinin adadan çekilmesidir. Fakat bugün Ada’da bulunan İngiltere’nin egemenliğindeki Dikelya ve Agratur üsleri İngiltere ile beraber ABD tarafından da kullanılmaktadır. Kıbrıslı Rumlar ile Yunanistan’ın yapmış olduğu Askeri anlaşmalar neticesinde Yunanistan da adayı askeri anlamda kullanabilmektedir. Bunun yanında Fransa’da 2006 yılından itibaren Rum kesiminde askeri üsleri kullanmaya başlamıştır. Bu şartlar altında Kıbrıs Türk tarafından Türk askerinin çekilmesini istemek ve bunun için uluslararası kamuoyu yaratmaya çalışmak, olsa olsa önce "OZMOSİS" akabinde "ENOSİS"i gerçekleştirme amacına yönelik bir taviz koparma politikasından başka bir şey olmayacaktır.
Kıbrıs’ta meydana gelen 1931 Kıbrıs’lı Rumların isyanı, 1955-1959 EOKA Terörü, 1963-1974 Türk Toplumunu imha eylemleri ve Akritas planı Girit’teki Rum uygulamalarının birer örneğini teşkil etmektedir.
Son bir örnek ile yazımı sonuca bağlamak istiyorum. 1907 yılında Girit Meclis Başkanı Rum Mişalyadoki’nin dört büyüklerin (Rusya, Fransa, İngiltere, İtalya) temsilcilerine: "Biz Girit Türklerine eşit haklar vermeye hiçbir zaman yanaşmayacağız. Maksadımız onları mahvetmek veya Rumlaştırmaktır...."
Kıbrıs Rum liderliğinin de gerek ada’daki Türk askerleri ve Türkiye’nin garantörlüğü için gerekse şuan da Talat-Hristofyas arasında görüşülmekte olan ve kurulabilecek bir Türk-Rum Ortak Devletindeki toplumlar arası eşitlik için Türk Tezi aleyhine beyanatlar verilirken bir yandan da AB’nin desteğinde Türkiye’ye baskı yapılmaya çalışılmaktadır.
GKRY Başkanı Hristofyas’ın: "Türkiye Kıbrıslılar’ı rahat bıraksın", "Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir kısmını işgal eden bir ülkenin BMGK üyeliğine karşıyız, ancak önlemek de mümkün olmadı", "Çağdaş bir ülkede garantörlüklere gerek yok", "Sorunun çözümü AB temelinde birleşmeden geçmektedir", "Türklerin çoğu Kıbrıs’tan gidecek" türünden vermiş olduğu demeçlerde görüldüğü üzere iki asırdan fazla geçen zaman süresinde enosis saplantısındaki Rum liderlerde bir değişme yok. Dün Girit için söylenenler bugün Kıbrıs için zikredilmektedir. Girit’te isyanlar tavizleri, tavizler özerkliği, özerklik terörle ve yabancı desteğiyle birleşip ENOSİS’i doğurmuştur. Bugün Kıbrıs’ta ENOSİS önündeki tek engel KKTC’nin varlığıdır. Rum-Yunan ikilisinin oyunları ve kendilerine asla güvenilmemesi gereken emperyalist güçlerin desteğiyle Kıbrıs adasında Rumların ENOSİS emelinin bir basamağı olan KKTC´nin ortadan kaldırılması operasyonu hızla devam etmektedir. Osmanlı’nın verdiği her tavizin yenilgiyi de beraberinde getirdiği de unutulmamalıdır.
Devletlerarası ilişkilerde sorunları çözmek adına devamlı iyimser ve tavizkar olmak, sorunu çıkmaza yada aleyhine sonuçlanacak bir yola sokmaktan ileriye gitmeyecektir. Girit sorununda da uluslararası baskılar neticesinde taviz verildiği bilinmektedir. Kıbrıs’ta ise Rauf Denktaş Tıpkı 1919’da Anadolu Türk Kurtuluş savaşını başlatan Mustafa Kemal gibi yıllarca ada da yaşayan Türklerin güvenliklerinden ve hürriyetlerinden başka bir şey istememiştir. Ancak Denktaş, "Çözüm İstemeyen" veya "Çözümün Karşısındaki Büyük Engel" olarak suçlanmıştır. Acı olanı ise bunu yapan ya da destekleyenlerin bir kısmının içimizdeki kandırılmış yada gözleri bir şekilde boyanmış siyasetçilerimizin, aydınlarımızın yapıyor olmasıdır. Ancak unutulmamalı ki tarih, onu unutanlara kendisini çok acı bir şekilde hatırlatmıştır.
Sonuç itibariyle Girit ile Kıbrıs arasında süreç ve sonuç açısından bir ilişki kurmak mümkündür. Kıbrıs’ta önce Türklerin haklarından soyutlanması ve ardından ellerindeki toprakların alınıp mülkiyet hakkından da arındırılması gelişmeleri yaşanmaktadır. Gelişen bu süreçlerin yapılacak basit bir araştırma neticesinde Girit’te de yaşandığı görülecektir. Stratejik bütünün birer parçası konumundaki bu iki ada, kader birliğine doğru her geçen gün biraz daha ilerlemektedirler.

YARARLANILAN KAYNAKLAR:
Prof. Dr. Derviş MANİZADE, Kıbrıs Dün, Bugün, Yarın, İstanbul, 1975
Ahmet C. GAZİOĞLU, Enosis Çemberinde Türkler, Lefkoşa, 2000
Emete GÖZÜGÜZELLİ, Vurun Kahpe Kıbrıs’a, İstanbul, 2008
Rauf R. DENKTAŞ, Kıbrıs Girit Olmasın, İstanbul, 2004

Ahmet Gürkan ATAY
BÜSAM Kıbrıs Masası Uzmanı